Mysağlık
Hoşgeldiniz

Join the forum, it's quick and easy

Mysağlık
Hoşgeldiniz
Mysağlık
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Türk Göçleri Ve Anadolu Ya Geliş

Aşağa gitmek

Türk Göçleri Ve Anadolu Ya Geliş Empty Türk Göçleri Ve Anadolu Ya Geliş

Mesaj tarafından erolckmk Cuma Ekim 08, 2010 11:57 am

Türklerin tarih içerisinde çok geniş bir coğrafyaya yayıldıkları ve göç ettikleri bölgede güçlü devletler kurduklarını biliyoruz. Bu Türk göçleri, atalarımızın ilkel göçebe bir toplum yapısına sahip oldukları gibi, yanlış ve haksız bir iddianın da mesnedi olarak gösterilmeye çalışılmıştır. Halbuki bu göçlerin sebep ve sonuçları göz önüne alındığında, Türklerin ilkel göçebe bir anlayışla değil, aksine, kendine has yüksek bir kültür ve medeniyetin sahibi ve yayıcısı olarak göç ettikleri görülür. Dünya üzerinde atı ilk kez ehlileştiren ve onu binek hayvanı olarak kullanan Türkler, atın sağladığı hız ile yüksek devlet ve toplum telâkkilerini geniş coğrafyalar üzerinde hâkim kılmıştır. Konar göçer, atlı yaşantının temelinde büyük oranda hayvancılık ve kendine yeterli bir ziraat kültürü yer alır. Dolayısıyla, Türk göçleri bu yaşantıya uygun olan sahalara doğru olmuştur. Hem Türk tarihi hem de Dünya tarihi üzerinde çok büyük tesirleri olan bu göçlerin birçok sebepleri vardır. Bu sebepleri şöyle sıralayabiliriz:
Click this bar to view the full image.


1-GÖÇLERİN SEBEPLERİ
İktisadî ve Sosyal Sebepler: Daha çok hayvancılıkla geçimlerini sağlayan Türkler, kuraklık, salgın gibi tabiî olayların etkisiyle göç etmek zorunda kalmışlardır. Otlakların yetersiz kalması veya nüfusun artması, Türkleri, iklimi ve coğrafyası müsait yeni bölgelere sevk etmiştir. M.S.IV. yüzyıldaki Hun göçlerinde, Orta Asyada hüküm süren "kuraklık"ın etkili olduğunu biliyoruz.
Toprağın artan nüfusu besleyemez hâle gelmesi veya hayvanlar için yeterli otlakların kalmaması, iktisadî düzeni sarstığı zaman, Türkler, kendi yaşantılarına uygun, tabiatın zengin ve nispeten nüfusun az olduğu bölgelere yönelmişlerdir. Selçuk Bey ve Arslan Yabguya bağlı Türkmenlerin Horasan ve Harezme göçmeleri veya XI.-XII. yüzyıllarda, Anadolunun Selçuklular tarafından fethinde bu durumu görebiliriz. Siyasî Sebepler: Yabancı kavimlerin baskısı veya kendi aralarındaki hâkimiyet mücadelesi göçlerin diğer bir sebebidir. Meselâ XI. yüzyıldaki Kitanların hücumu Türklerin batıya göçlerini beraberinde getirmiştir. Orhun-Yeniseydeki Uygur Devletinin 840 yılında yine bir Türk kavmi olan Kırgızlar tarafından ortadan kaldırılması, Kutlu yurt Ötügenin elden çıkmasıyla neticelenmiş ve Uygurlar, Turfan, Kansu, Tarım Havzası gibi daha güneydeki bölgelere göç etmek zorunda kalmışlardır. Belki de Uygurların meşhur "Göç" destanı bu olayın hatırasını taşımaktadır.
Destanda vatanı sembol eden "Kutlu Dağ"ın Çinlilere verilmesi ve Çinliler tarafından dağın parçalanarak Çine götürülmesi, ülkede felâket ve kuraklığa sebep olur ve bütün canlı cansız mahlûkat "göç, göç" diye inler. Bu ilâhî emre uyan Uygurlar, Beşbalıgın olduğu yere gelerek beş ayrı şehir kurarlar. İlkel göçebelerde görülmeyen bu mukaddes vatan anlayışı, istiklâl ile perçinlenmektedir. Türkler, istiklâlini kaybetmektense göç etmeyi yeğlemişler ve kendilerine yeni vatan aramışlardır. Türklerdeki bu güçlü vatan oluşturma ve devlet kurma geleneği, atalarımızı yeni fetihlere sürükleyen diğer önemli bir sebeptir. Zaman içerisinde, dünyayı huzur ve sükûna kavuşturmayı, insanları adalet ve eşitlik içinde yönetmeyi töresinin bir hususiyeti olarak hedefleyen bu fütuhat anlayışı, Türklerde, "Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi"nin doğmasını sağlamıştır.
Dolayısıyla Türk göçleri ilkel göçebe anlayışından farklıdır. Göçebeler vatan kavramını tanımayan, nerede duracağı belli olmayan ilkel topluluklardır. Türkler ise vatan kabul ettikleri ülkede, belirli yaylak ve kışlaklar arasında yaşayan "töreli" bir millettir. Bu sebeple eski Türkler konar göçer bir hayat yaşamaktaydılar.
2-TÜRKLERİN YAYILDIKLARI BÖLGELER
Milâttan Önce Türklerin Yayıldıkları Sahalar: Altay-Sayan dağlarının kuzey-batı kesimlerinde yaşayan Andronovo kültürü insanı, M.Ö.1700lü yıllarda Altay, Tanrı dağları ve Maverâünnehir e kadar olan bölgelere uzanmaktaydı. M.Ö. 1100 yıllarında aynı kültür Çinin kuzeyindeki Ordos ve Kansu bölgesinde görülmekteydi. M.Ö. IV. yüzyıldan itibaren Hazar ve güney Rusya da Türklerin yaşadıkları bölgeler arasına girmiştir. Bu duruma en iyi örnek mühim bir kısmını Türk kabilelerinin oluşturduğu, konar göçer, atlı kültüre sahip bir kavimler topluluğu olan İskitler (Sakalar)dir. İskitler, M.Ö . VIII. yüzyılda, Orta Asyanın Tanrı dağları ile Hazar denizi arasında kalan geniş bozkırlarında yaşarlarken, daha sonra göç ederek, Karadenizin kuzeyinde, İtil ve Tuna nehirleri arasındaki düzlüklere yayılmışlardır. M.Ö. VI.-IV. yüzyıllar
11. Yüzyıl'ın ortalarından itibaren Türkmenler, Anadolu'ya geldiğinde burada Rumlar, Ermeniler, Süryaniler ve Araplar vardı. Ancak Bizans Anadolu'nun tek hakimiydi. Anadolu'da bu milletlerin dışında bulunan bir diğer topluluk da Hristiyan Türkler'di. Bizans, Selçuklular'ın akınlarına karşı Balkanlar'a yerleşmiş ve burada Hristiyan olmuş Oğuz (Guz), Kıpçak (Kuman) ve Peçenek Türkleri'ni zaman zaman Anadolu'ya getirip iskân ederek bir savunma hattı oluşturmaya çalışmıştı. 1048'deki Hasankale zaferinden sonra Anadolu'ya yayılmaya başlayan Türkmenler, Doğu ve Orta Anadolu'yu fethettiler.

Click this bar to view the full image.

MALAZGİRT’TEN ÖNCE ANADOLU’YA TÜRK AKINLARI

Malazgirt Meydan Muharebesi’nden önce, Anadolu’ya yapılan Türk akınları şöyle özetlenebilir:
İÖ. 7 nci yüzyılda, Kafkasya üzerinden gelen Saka Türkleri, Kızılırmak havzasına kadar hakim oldular.
İS. 250 yıllarında Hunlar,
İS. 350-373-395 yıllarında yine Hun Türkleri, Kudüs’e kadar uzanan akınlar yaptılar.
İS. 451 yılında Akhunlar, Kafkasya’dan gelerek Doğu Anadolu’da yer tuttular.
İS. 550 yıllarından itibaren Sabir- Belencer gibi Türk boyları, Anadolu’ya gelerek yerleştiler.
6 ncı yüzyılda, Hazar Türkleri’nin Van’ı üs olarak kullanıp bölgede hakimiyet kurmalarından sonra, Horasan Gazileri, 963 ve 965’te Adana ve civarına seferler yaptılar.
1018’de Çağrı Bey, bütün Doğu Anadolu bölgesinde fetihlerde bulundu.
1045 yılında, bugün Azerbaycan topraklarında bulunan Gence’de, Selçuklularla Bizanslılar karşı karşıya geldiler. Burada kazanılan zafer, Selçukluların Bizanslılara karşı kazandıkları ilk büyük başarı oldu. Bundan sonra Türk birlikleri, Anı ve Kars üzerinden Anadolu’ya girmeye başladılar.
1047’de, Şehzade Hasan, Büyük Zap Suyu kenarında Bizans ordusuna yenilerek şehit düştü. Bu yenilgi üzerine Tuğrul Bey, İbrahim Yınal’ı Azerbaycan Genel Valiliği’ne atayarak Kutalmış’la birlikte Anadolu fetihlerine devam etmesini istedi. Derhal harekete geçen Selçuklu ordusu, Erzurum’u fethettikten sonra, 1048’de, Bizans ordusunu Pasinler Ovası’nda ağır bir mağlubiyete uğrattı.
1054 yılında, Sultan Tuğrul, Anadolu sınırlarını aşarak Van Gölü’nün kuzey doğusundaki Muradiye ve Erciş’i fethetti.
Tuğrul Bey’in üç kola ayırdığı birlikleri, bir yandan Kafkas, Canik ve Sasun dağlarına ve nihayet Erzincan’a kadar ilerlerken, bir yandan da Çoruh Vadisi ötesindeki toprakları işgal ettiler.
Tuğrul Bey’in Anadolu’dan ayrılmasından sonra, onun emirleriyle Selçuklu kuvvetleri fetih hareketlerine devam ettiler. 1057’de Malatya, 1059’da Sivas ele geçirildi.
Alpaslan’ın kardeşi Yakuti Bey, 1062’de Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da fetihlerde bulundu.
Tuğrul Bey’in 1063’te vefatı üzerine, yeğeni Alp Aslan, tahta çıktı.
Sultan Alp Aslan, 1064’te, Rey’den hareket ederek Azerbaycan’a geldi.Nahcıvan’a girdi. Ahılkelek, Ahıska, Borçka, Artvin, Ardanuç,Şavşat, Ardahan, Anı ve Kars’ı ele geçirdi.
Sultan Alp Aslan’ın dönüşünden sonra Gümüştekin, 1066’da Adıyaman önünde, Afşın Bey de 1067’de Malatya önlerinde birer Bizans ordusunu mağlubiyete uğrattılar.
1068’de Kayseri ve Konya fethedildi. Aynı yıl, Afşın Bey Bizans’ın Antakya üssünü tamamen çökertti.
Afşın Bey, 1070’de Denizli’ye kadar ilerlerken, Sultan Alp Aslan da Temmuz 1070’de Ahlat’a geldi. Kısa bir süre sonra Malazgirt Kalesi’ni ele geçiren Alp Aslan, Urfa’yı da muhasara etmesine rağmen ele geçiremedi ve muhasarayı kaldırarak güneye döndü.
Bizans hududu yeterince güvenli hale gelmişti. Şimdi, artık önce Halep’teki Mirdasiler’e, sonra Mısır’daki Şii Fatımiler’e karşı harekete geçebilirdi.
Doğudaki bu Türk hareketleri karşısında Bizans İmparatorluğu’nun boş durması beklenemezdi.
Gelişen olaylar sonunda Malazgirt Meydan Muharebesi meydana geldi.



MALAZGİRT’TEN SONRAKİ TÜRK AKINLARI

Sultan Alp Aslan, Malazgirt Meydan Muharebesi’ni kazandıktan sonra, Bizans İmparatoru ile bir barış antlaşması imzalamış ve Türk – Bizans sınırının Malatya ve Erzurum’dan geçmesini istemişti.
Galip gelen tarafın hudut belirlemesi, yani “ Ben bu hududu geçmeyeceğim, sen de bu tarafa geçmeyeceksin” demesinin anlamı açık olsa gerek.
Alp Aslan’ın amacı, Bizans İmparatorluğu’nu yıkmak değildi ; sınırları yeniden tanımlaması, imparatordan düzenli haraç ve ittifak sözü kendisi için yeterliydi; İmparatoru belirli şartlarla serbest bıraktı.
Malazgirt Meydan Muharebesi’nin hakiki değerini kazanabilmesi, mağlup Bizans İmparatoru Romen Diyojen’in, Bizans tahtını ele geçiren yeni imparatorun adamlarına yenilmesi ve kapatıldığı manastırda 1072 yılında ölmesi üzerine oldu.
Yeni Bizans yönetimi, antlaşmayı bozmakla büyük bir siyasi ve askeri hata işlediğini birkaç yıl sonra daha iyi anladı. Bizanslılar geçici bir süre için statükoyu korumayı bilmiş olsalardı, Bizans’ın içinde bulunduğu siyasi ve askeri bunalımların giderilmesine daha kolay bir şekilde imkan bulabilecekler ve Anadolu kısa zamanda ellerinden çıkmayacaktı. Halbuki Bizanslılar bu hususta büyük bir basiretsizlik göstermiş ve antlaşmayı bozarak Türkler’e karşı düşmanca hareketlere devam etmişlerdi. Bundan dolayı, zaferin meyvesini alamayan Türkler için taarruz etmek meşru bir hak haline geldi.
Alp Aslan,antlaşmanın Bizans tarafından bozulduğunu ve savaşın başladığını ilân ederek emrindeki beylere Anadolu’nun fethini tamamlama görevi verdi. Bundan sonra, taarruz etmeyi tabii bir hak sayan Türkler, çok kısa bir sürede Anadolu’yu bir Türk yurdu haline getirdiler. Yeni topraklarda Türk göçü giderek hızlandı.
Anadolu’ya o tarihlerde sahip olan Bizans İmparatorluğu’nun büyük askeri gücü, yanlış olarak inanıldığı ve ileri sürüldüğü gibi Malazgirt Meydan Muharebesi ile tamamen yok edilmiş değildi.
Türkler, Malazgirt zaferinden sonra da : 1072’de Kayseri’de, 1073’te Paflagonya’da yani Sinop- Çankırı- Amasra arasındaki bölgede, 1074 yılında Antakya’da kendilerinin birkaç katı güçteki Bizans ordularını ağır yenilgiye uğratmışlardı.
Eğer Bizans’ın askeri gücü Malazgirt Meydan Muharebesi’nde tamamen yok edilmiş olsaydı, daha sonraları Bizans İmparatorluğu tekrar büyük kuvvetlerle Türkler’in karşısına dikilmez ve Anadolu’yu geri almaya teşebbüs etmezdi.
Malazgirt’in önemi, bilhassa zaferden sonraki siyasi durumun Müslüman Türkler lehine gelişmesi ve Anadolu’nun Türk’e yurt yapılması meselesinin gerçekleşmeye başlamasıdır.
Bu Türk fetih hareketi, 1072- 1085 yılları arasında o kadar süratli cereyan etmişti ki, Türk orduları Batı’da Ege ve Marmara kıyılarına ulaşmışlardı. Anadolu’daki nüfus çoğunluğunu yerli Hristiyan unsurlar teşkil etmelerine rağmen, Türkler kısa süre içinde Anadolu’da hakim zümre oldular.
1176 yılında Bizanslılar’a karşı kazanılan Myrokefalon ( Karamıkbeli ) Zaferi sonunda ise Türkler, Ege havzası dışında Anadolu’ya tam manasıyla hakim olabildiler.
Yine bu zaferin Türkler tarafından kazanılmasından sonra, Anadolu’daki yerli Hristiyan kitleler, Bizans İmparatorluğu’ndan ümitlerini tamamen kestiler ve artık yeni politik duruma, Anadolu’nun yeni sahiplerine tabi olmak zorunda kaldıklarını anladılar.
Bundan yarım asır sonra başlayan Moğol istilası sonunda, Orta Asya’dan gelen yeni göç dalgaları Türkleşmeyi hızlandırarak doğudan batıya Anadolu’yu baştan başa bir Türk yurdu haline getirdi. O güne kadar yapılmayan imar faaliyetleri de hızlandı.Bugün bile hayranlıkla seyredilen sanat eserleri Türk mührünü Anadolu’ya vurdu.

Click this bar to view the full image.


MALAZGİRT’TEN SONRA

Biz, genelde, Anadolu’nun fethinin 1071’deki Malazgirt Meydan Muharebesi ile başladığını, mücadele gücü kalmayan Bizans kuvvetlerinin bundan sonra Türkler’den çekinerek giderek küçüldüğünü, Türk boylarının da giderek Anadolu’ya yayıldığını kabul ederiz.
Şimdi, bu safhayı değişik bir bakış açısıyla incelemeye başlayalım.
Anadolu’yu fethe girişen Türkler arasında da bir çok mücadele olmuş, Güneydoğu Anadolu ve Suriye topraklarındaki Oğuz boyları birbirleriyle savaşmışlardı. Bu savaşlarda yenilen Kutalmışoğulları, önderleri Süleyman Şah’ın komutasında Anadolu içlerine doğru çekilmiş, fetihlerini karşılarında güçlü ve düzenli bir kuvvet bulunmayan bu alana yönetmişlerdi.
Melikşah’ın egemenliğini tanımamaktan çıkan bu sorun, sonuçta Süleyman Şah’ın hemen bütünüyle Anadolu’yu fethetmesine neden olmuş ve Büyük Selçuklular’dan ayrı bir Anadolu Selçuklu Devleti’nin doğmasını sağlamıştı. Son araştırmalara göre, 1075’te İznik’i ele geçiren Süleyman Şah burasını başkent yaparak bağımsızlığını ilân etmişti.
Kutalmışoğlu Süleyman Şah, İznik’i aldıktan sonra, Bizans’taki karışıklıklardan da yararlanarak, hızla kurduğu devleti yerleştirmek ve sınırlarını güvence altına almak çabasına girişti.
Bu sırada, kitle halinde Anadolu’ya gelen Türkmenler, buradaki Türk nüfusunun artmasını sağlıyor, Anadolu Selçukluları’nın Büyük Selçuklular karşısında güçlenmesine de yardım ediyordu.

Burada hemen dikkati çeken husus şudur : Anadolu Selçukluları, Büyük Selçuklular’a karşıysa, Büyük Selçuklular’ın da Anadolu Selçukluları’na karşı olması tabiidir. Burada, Anadolu’nun Türkleşmesinde Büyük Selçuklu Devleti’nin ne rolü olmuştur, sorusuna cevap verirken iyi düşünmek gerekecektir.

Anadolu Selçukluları ile Büyük Selçuklu Devleti’nin birbirine ters düştüğü bu dönemde, biraz da Bizans’ın durumunu görelim.

1075’te, Bizans’ın Avrupa yakasındaki ordusu, komutanları Bryennios önderliğinde ayaklandı. Bryennios, 1077’de, Edirne’de imparatorluğunu ilân etti. Bundan sonra Konstantinopolis (İstanbul)’de bulunan Bizans İmparatoru VII nci Mihael Dukas, Bryennios’a karşı kuvvet gönderdiği sırada, Anadolu’daki ordu komutanı Botaniates’in de ayaklandığı haberi geldi.

Botaniates, Sultan Alp Aslan’dan kaçarak Bizanslılar’a sığınmış olan Selçuk’un torunu Elbasan’ın da yardımıyla, Kütahya’dan kalkarak Konstantinopolis üzerine yürümeye başladı.

Ancak, bu ordu İznik yakınlarında Sakarya Irmağı kıyısında Anadolu Selçuklu güçleri tarafından kuşatıldı. Bunun üzerine, Botaniates anlaşmak için,Elbasan’ı Süleyman Şah’a gönderdi. Durumdan yararlanmak isteyen Süleyman Şah, Botaniates ile anlaşarak, onun Konstantinopolis üzerine yürümesine yardım etti. Konstantinopolis’e varan Botaniates, oradaki yandaşlarının da yardımıyla Bizans başkentini ele geçirdi ve imparatorluğunu ilân etti.

Böylelikle, Anadolu Selçukluları hem Boğaz’ın Anadolu yakasına değin ilerlediler, hem de Bizans’ın dostluğunu sağlamış oldular.

Daha sonraki Anadolu Selçuklu sultanlarından 2 nci Kılıçaslan da, maiyetiyle birlikte, Bizans’ta 80 gün misafir kalarak Bizans İmparatoru tarafından ağırlandı.

erolckmk
Çaylak
Çaylak

Mesaj Sayısı : 22
Reputation : 66
Kayıt tarihi : 08/10/10

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz